Sırat-ı Müstakim (Ayrıntılı Bilgi www.efgan.net)
  Eşref Edib'in 1908'de Çıkardığı Sırat-ı Müstakim Fatih Uğurlu
 

1986 - Mart, Sayı: 001, Sayfa: 024

II. Meşrutiyetle birlikte çıkan yüzlerce yayın organından biri de Sırat-ı Müstakîm'dir. Haftalık olarak yayınlanan derginin kurucusu Ebulula Zeynelabidin (Mardin) ve Eşref Ediptir. Mehmet Akif'in baş muharrirliğini yaptığı derginin yazarları arasında Tahirül Mevlevi, Bereketzade İsmail Hakkı, Mardini zade, Manastırlı İsmail Hakkı, Babanzade Ahmet Naim, Halim Sabit ve Şeyhülislam Musa Kazım'ı görüyoruz.

 

İlk sayısının ilk yazışı "Hürriyet Musavat" olan Sırat-ı Müstakim her sayısında Mehmet Akif'in bir şiirini yayınlamaktadır. Fatih Camii, Tevhit, Küfe Hasta, Ezanlar hep bu dergide yayınlanır. Diğer taraftan Akif, Mısır Ulemasından Ferit Vecdilerin, Şeyh Muhammed Abduhların dinî, içtimaî ve felsefî yazılarını tercüme ederek yayınlar. Bu yazılar okuyucu tarafından büyük ilgi görmektedir. Rusya'da ki Müslümanların problemlerine genişçe yer veren derginin bir süre sonra dağıtımı Çarlık Rusya'sı tarafından engellenir. Çünkü Akif'in duru Türkçesi ile yazdığı yazılar ve şiirler, muhtelif Türk kavimlerini İslam bayrağı altında toplamaya yetmektedir, İstanbul'a Rusya'dan zaman zaman gelen edipler ve fikir adamları Sırat-ı Müstakîm'e uğrayarak Akif'le tanışırlar ve bağlarını sürdürürler. Bunlar arasında olan Ahmet Ağaoğlu, Ayaz İshaki, Yusuf Akçura, ismail gaspi renski ve Abdürreşit ibrahim'in Rusya Müslümanlarının hayatına ait yazıları dergide yayınlanır.

 

Merhum Ali Fuat Başgil Sırat-ı Müstakîm'den şöyle bahsediyor:

 

"Pek gençtim, fakat çok iyi hatırlıyorum (îlan-ı hürriyet) hararetli. fikir hareketlerine sahne olan ilk senesi yazı idi. Küçük kasabam Çarşamba'nın Camii kebir kahvesi bahçesinde, asırlık çınarın koyu gölgesi altında, genç ve yaşlı grup grup halk toplanır, "Sırat-ı Müstakim" okunur, izah ve münakaşa edilirdi. İzmirli İsmail Hakkı ve Naim Beyler, Manastırlı İsmail Hakkı ve Musa Kazım Efendiler gibi o devrin İslam mütefekkirlerinin yazıları adeta satır satır ezberlenirdi; Hele Akif merhumun İslamî iman saçan şiirlerine doyulmazdı."

 

183. sayısından itibaren Sırat-ı Müstakim Sebilürreşad adını alarak mücadeleye kaldığı yerden devam eder.

 

Bir süre sonra Sebilürreşad'ın işgal altındaki İstanbul'dan Anadoluya nakli kararlaştırılır. Eşref Edip, Karadeniz yoluyla İnebolu'ya ve oradan da Kastamonu'ya gelir. Mehmet Akif'le orada buluşurlar. Kastamonu'da çıkan Açıksöz Gazetesi Mehmet Akif'in gelişini okuyucularına şöyle duyurur:

 

"Büyük İslam şairi edib-i a'-zam Mehmet Akif Beyefendi iki gün evvel şehrimize gelmiştir. Sebülürreşad'daki yazılan ve sair asarı bergüzidesile İslam aleminin yegane şairi tanınan Mehmet Akif Beyefendiye gazetemiz namına beyanı hoş-amedî eyleriz."

 

Yine aynı gazetede Sebilürreşad hakkında şu yazıyı okuyoruz:

 

"Sebilürreşad cerîde-i İslamiyesi Kastamonumuzun şerefine ilk nüshasını şehrimizde neşredecektir. Bütün İslam Aleminde pek büyük bir te'sîr-i dînîsi olan muhterem risale baş muhabirriri Mehmet Akif ve müdürü Eşref Edip Beylerin şehrimizde kaldıkları müddetçe mücahadelerini memnuniyetle haber aldık. Büyük ve her müslümanca muhterem olan risalenin temadî-i nesrini temenni ederiz."

 

İki gün sonra Sebilürreşad Kastamonu'da yayınlanan ilk sayısında istanbul'dan ayrılış sebebini açıklar:

 

"İngilizler İstanbul'u işgal ve zulüm ve tazyiklerini artırdılar. Maddi, manevi bütün hürriyeti islamiyeyi selbettiler. Herşeyi tahakküm ve iradeleri altına aldılar. Bunun üzerine müslümanlığı ve müslümanların hukukunu müdafaa hususunda hiçbir tesir altında kalmayarak daima istiklali efkarını muhafaza etmiş bulunan Sebilürreşad'ın İstanbul'da intişarına imkan kalmadı. Onun için inayeti bakla risalemizi bu günden itibaren Anadolu da neşretmeye başlıyoruz. Kastamonu'da bulunduğumuz müddetçe Sebilürreşad burada intişar edecektir."

 

Sebilürreşad, "İslamı ve onun yüce makamı hilafeti korumak için yapılan kurtuluş savaşı ile" adeta bütünleşmişti. Üstad'ın camiilerde halkı kurtuluş savaşına çağıran hutbeleri not edilerek, aynen Sebilürreşad'da yayınlanıyor ve dağıtıldığı her yerde valiler, kaymakamlar, ordu kumandanları, müftüler ve mutasarrıflar tarafından çoğaltılarak memleketin en ücra köşelerine ve cephelere kadar gönderiliyor ve müslümanların maneviyatı yükseltiliyordu.

 

Bir aydan fazla Kastamonu'da neşredilen Sebilürreşad, karkaplı İlgaz dağlarını binbir müşkülatla asarak Ankara'ya ulaştı. Akif'e Taceddin Şeyhi tarafından Taceddin Dergahı tahsis edildi. Üstat İstiklal Marşını burada yazdı. Bu sırada cepheden kötü haberler geliyor, Meclisin Kayseri'ye nakli düşünülüyordu. Akif Eşref Edip'e;

 

- Sen klişeyi al, Kayseri'ye git, dedi; Sebilürreşad'ı orada çıkar. Arkamızdaki Müslümanlar ye'se, ümitsizliğe düşmesinler. Sakarya inşallah düşmana mezar olacaktır.

 

Ve Sebilürreşad Kayseri'ye naklolundu, orada yayınlanmaya başladı. Sakarya Zaferi'nden sonra tekrar Ankara'ya gelen Sebilürreşad, zaferin ardından İstanbul'a tekrar döndü. Enteresandır, en tehlikeli günlerde bile Akif, dergide hem halkı düşmanla mücadeleye çağırır hemde islamî hakikatleri söylemeye devam eder. Ankara'nın tahliyesi düşünülürken bir taraftan herkese moral verir, diğer yandan Mısır ulemasından Abdülaziz Çavişin "içkinin hayatı içtimaiye de açtığı rahneler" adlı eserini tercüme ederek Sebilürreşad'da yayınlar.

 

Sonra Cumhuriyet ilan edilir. Sebilürreşad için yeni bir dönem başlamaktadır. Artık bazı şeyleri yazıp, söylemek, bayağı bir yürek işi olmuştur. Öyle ki Eşref Edip'e İstiklal Mahkemesinde dans aleyhinde yayınladıkları bir yazının hesabı ve derginin başlığının altındaki "ilmi, içtimai, mesleki ve dini mecmua" ibaresindeki dini sözü ile neyi kastetdiği bile sorulacaktır.

 

SEBILÜRREŞAD İSTİKLAL MAHKEMESİNDE

 

Şeyh Said'in doğuda başkaldırması ve isyanın bastırılmasından sonra memleketin gidişatını beğenmeyerek sık sık eleştiriler yayınlayan başına da bir göz dağı verilmesi için Ahmet Emin Yalman ve Sebilürreşad'ın sahibi Eşref Edip'le birlikte, Feyzi Lütfi, İsmail Müştak, Tasvir-i Efkar gazetesinin sahibi Ebüzziyazade Velid Bey, Ahmet Şükrü, Subhi Nuri, Sadri Ethem ve Adana Toksöz gazetesinin sahibi Abdülkadir Kemalî Beyden oluşan bir gazeteci grubu tutuklanır. Maznunlar hıyanet-i vataniyye ile suçlanmaktadır.

 

Şark İstiklal Mahkemelerinde üç ayı aşan bir süre tutulan sanıklara doğru dürüst bir suç isnat edilemez. Sonunda Ankara'ya bir af telgrafı çekmeleri şartıyla beraat edecekleri kulaklarına fısıldanır. Velid Bey, böyle bir atıfet talebine asla katılmayacağını arkadaşlarına belirtir. Onlarsa bu işi hükümetle gazeteciler arasında bir barışma ve anlaşma olarak görmektedirler.

 

Velid bey bu işi, onca zulüm ve işkenceden sonra kendilerinin şeref ve haysiyetinin ayaklar altına alınması olarak görmektedir. Arkadaşları hayatlarının ona bağlı olduğunu söyleyerek çok yalvarırlar. Sonunda Velid Beyi zayıf bir tarafından yakalayarak, bu telgrafa razı ederler. Razı olmasına olur ama, başını iki elleri arasına alarak çocuk gibi uzun zaman ağlar. Eşref Edip'te onunla beraber hüngür hüngür ağlayacaktır.

 

Eşref Edip, yıllar sonra 1963'de Sebilürreşad'da yayınlanan hatıralarında Velid Bey'den şu sitayişkar cümlelerle bahsediyor:

 

"Koca Velid, kahraman Velid! Celadetli, şehametli Velid! Ömerin ruhunu yaşayan Velid! İslam davasının sadık mücahidi Velid! Allah'ın gufranına bürünerek mualla kabrinde şanu şerefle yaşa!

 

Ve yazarları arasında Manastırlı İsmail Hakkı, Şeyhülislam Musa Kazım, Kamil Miras, Bereketzazed İsmail Hakkı, Babanzade Ahmet Naim, Ebulula Mardin, Ferid Kam, Şeyhülislam Mustafa Sabri, Elmalılı Mehmet Hamdi Yazır, Mahmut Esad, Mehmet Ali Ayni, Halim Sabit, Ahmet Hamdi Aksekili, Tahir-ül Mevlevi, Ömer Rıza Doğrul, Ahmet Aydoğdu, Hasan Basri Çantay, İsmail Hami Danişment, Y.Ziya Çağlı, Sait Çekmegil ve Raif Ogan'da bulunan dergi 1966 yılında ilgisizlikten kapanır.

 

* * *

 

Böylece II. Meşrutiyetle yayın hayatına Sırat-ı Müstakim olarak atılan ve 183 sayı sonra sebilürreşad adını alarak aralıklı olarak yarım asırlık yayın hayatını tamamlayan dergi. Sahaflar Çarşısından ve Enderundan eski sayılarını toplayan meraklıların kütüphanesinde tatlı bir hatıra olarak halen yaşıyor.

 

Rusyadaki zulümden kaçarak İstanbul'a gelen Ataullah Bahaeddin, kıldığı bir bayram namazında çok duygulanır ve göz yaşlarını tutamaz. Bu duygularını "Bayramda niçin ağladım?" diyerek Sebilürreşadın 372. sayısında anlatır. Bu yazıdan çok etkilenen Akif üç sayı sonra Sebilürreşad'da o yazıdan ilham alarak "Umar mıydın?" şiirini yayınlar. Şiirin baş kısmını ve son kısmım yayınlıyoruz

 

UMAR MIYDIN?

 

"Odama girdim; kapıyı kapadım;

ağlamaya başladım: O gün

aksama kadar İslamın garipliğine,

müslümanların inhitafına ağladım, ağladım..."

 

Sebil-ür-Reşad 372

Çimal müslümanlarından Ataullah Bahaeddin

 

Görünmez aşina bir çehre olsun rehgüzarında;

Ne gurbettir çöken İslama islamın diyarında?

Umar mıydın ki : ma'bedler, ibadetler yetim olsun;

Ezanlar arkasında ağlasın bir nesl-i me'yusun?

Umar mıydın : Cemaat bekleyip durdukça minberler,

Dikilmiş dört direk görsün serilmiş bir yığın mermer?

Umar mıydın : tavanlar yerde yatsın rahneden bîtab?

Eşiklerden yosun bitsin, örümcek bağlasın mihrab?

Umar mıydın : O, taş taş devrilen, bünyanı marsusun,

Şu viran kubbelerden böyle son feryadı dem tutsun?

Cemaat intibah ister, uyanmaz gizli yaşlarla!

Çalışmak... Başka yol yok, hem nasıl? canlarla, başlarla!

Alınlar terlesin, derhal iner mev'ud olan rahmet,

Nasıl haşir kalır "Tevfiki, hakettim" diyen millet?

İlahi! Bir müeyyed, bir kerîm el yok mu, tutsun da.

Çıkarsın şarkı zulmetten, götürsün fecr-i maksuda.

 

Akif, Sebilürreşad'a Yazı Yazmama Sebep Sensin..

 

Üstad Mehmed Akif, Sebilürreşadın yazarlarından Ferid Bey'i çok sever. Onu felsefe ve edebiyatta büyük bir kudret olarak görmekte ve herkese böyle takdim etmektedir. Eşref Edip hatıralarında Mehmet Akif'le Ferid Bey arasında geçen bir olayı şöyle naklediyor:

 

Yalnız bir defacık, Sebilürreşada yazı yazdığına nedamet göstermiştir. Nedamet değil de vehim. Bu naçiz eseri yazan Sebilürreşad sahibi, İstiklal Mahkemesine gittiği zaman Ferid Bey üstadımız merhuma çatmış:

 

- Akif, Sebilürreşad'a yazı yazmama sensin sebep! demiş. Bundan dolayı üstat çok müteessir olduğunu her zaman söylerdi. Fakat Ferid Bey üstadımızın hali ve samimiyeti malum olduğu için böyle vehimlerini hoş görürdük. Üstat, Ferid Beyi çok severdi. Onunla daha sık daha yakından görüşmek için Beylerbeyine nakletmişti. Ferid Bey'le geçirdiği günler hayatının çok neşeli zamanlarıydı.

 

Sebilürreşad'ın Ellinci Yıldönümü

 

Bismihi Sübhanehu. Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu.

 

Aziz muhterem Sıddık, envar-ı İslamiyyeyi elli seneden beri neşr eden, hakayık-ı İslamiyyeyi ehli dalalete karşı müdafaa eden ve elli seneden beri benim maddi manevi bir hakikî kardaşım ve meslekdaşım Eşref Edip!

 

Sebilürreşad'ın ellinci sene-i devriyesi münasebetiyle gayet samimî ve uzun bir mektup yazacaktım. Fakat pek şiddetli hasta olduğumdan, hatta konuşmaya da iktidarım olmadığından risaleî nura havale ediyorum.

 

Onda Sebilürreşad'ın mahiyetini hizmetini gösteren mektublar vardır. Zaten Sebilürreşad nurların mühim parçalarını neşr etmiştir. Tarihçe-i Hayat, Sebilürreşad'ın ellinci sene-i devriyesine tam bir tebrikname hükmündedir.

 

Duanıza muhtaç gayet hasta Saidi Nursî

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol